12 Ocak 2013 Cumartesi

Marxizm ve Edebiyat

Marxizm, edebiyat sanatını nasıl ele alır? Karl Marx da, Frederick Engels de, edebiyata tutkulu filozoflardı. Marx'ın, Homeros'tan, Dante'den, Shakespeare'dan, Goethe'den ezbere şiirler okuduğunu, Franz Mehring'in anılarında okuyoruz. Marx, aynı zamanda bir şairdi. Marxizm'in şiire bakışını anlatmıştım. ama, roman, öykü, deneme, masal gibi farklı edebî türlere nasıl yaklaştığını anlatmamıştım. Marx da, Engels de, romancıları yakından izliyorlardı, iki filozof da, Balzac'ı, Hugo'yu, Stendhal'i birbirlerine öneriyorlardı. Balzac hakkında, Engels'in düşünceleri hatırlanır, Marxizm'e göre Balzac bir Tarihçi idi, romanları ile kapitalizmin sosyal tarihini yazmıştı. Marxizm, roman sanatının kurucularından Cervantes'i de övmüştür, Marxizm'e göre, roman sanatı, "burjuva demokratlığı"nın ve "burjuva hümanizmi"nin bir eseri idi. Marxizm, öykü yazma sanatına da saygıyla yaklaşmıştır. bir çok Marxist öykücü vardır dünyada. Sovyet Marxizmi, Sovyet ülkelerinde bir çok öykücünün yetişmesine olanak sağlamıştı meselâ. Chingiz Aitmatov gibi Marxist öykücüler, Rusça ve öteki Sovyet dillerini öyküleriyle geliştirmişlerdi. Amerikalı Marxistler de, öykü yazmışlardır, Jack London gibi Marxist romancılar ve öykücüler, Amerika'nın bir çok yerinde yaşıyorlardı. Marxizm, öykü anlatmayı önermişti daha başta. Karl Marx, "Kapital"i bir öyküye benzetmiş, işçi sınıfına "anlatılan senin öykündür" demişti. Avrupa'daki öykücüler de, Marxizm'in önerilerini dikkate almışlardı. öykü nedir? öykü nasıl yazılır? roman sanatı ile öykü sanatı arasındaki farklar nelerdir? Marxist Türk Şair ve romancı Nâzım Hikmet, "Kemal Tahir'e Mektuplar"ında, roman ile öykü arasındaki farkları yazmıştı. Nâzım Hikmet'e göre, roman, "çokluk" idi, öykü ise "azlık", romanda "çok karakter" vardı, öyküde "az karakter", romanda "çok olay" vardı, öyküde "az olay" hatta "bir olay". Marxist yazar Sabahattin Âli de, romanları ve öyküleri ile bir çok okur kazanmıştı Türkiye'de, roman ve öykü arasındaki farkları en iyi anlatan yazarlardan biriydi. Orhan Kemal de, Marxist bir yazardır, hem roman, hem de öykü yazmıştı. Marxizm, yazmayı önermişti okurlarına. Karl Marx, "yazarın görevi, iyi yazmaktır" diye yazmıştı. Lenin ise, "Parti Edebiyatı" ile ilgili yazdıklarında, yazarların Komünist Parti'de çalışmalarının edebî faâliyetlerini geliştireceğini yazmış, romancılara ve öykücülere Komünist Parti'li olmalarını önermişti. Sovyet Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Maksim Gorki de, yazarlara Marxizm'i önermişti. Gorki, hem bir romancı, hem de bir öykücü idi. Gorki de, Sovyet yazarlarına Marxizm'in edebî anlayışını anlatmış, Marxizm'i edebiyata uygulamayı önermişti. Marxizm, edebî akımları ele alırken, "realist" akımı, roman ve öykü sanatlarının gelişmesinde çok önemli bir akım olarak inceler. Macar Marxist Tarihçi ve Eleştirmen Gyorgy Lukacs, "eleştirel gerçekçilik" ile "sosyalist gerçekçilik" arasındaki farkları anlatmış ve "sosyalist gerçekçilik"i yazarlara önermişti. 
SİNAN ÖNER

9 Ocak 2013 Çarşamba

Marxizm ve Sendikalar

Marxizm, sendikaları, işçi sınıfının ekonomik örgütlenmeleri olarak kabûl eder, "sendikalizm"i ya da "anarko-sendikalizm"i reddeder, "siyasî sendikalizm"in geçersiz bir akım olduğunu öne sürer. "sendikalar, siyasî partilerin yerini alamaz." Karl Marx, 1. İşçi Enternasyonali Derneği'nin kurucularından biriydi ve Başkanlığını da yapmıştı. ama, "uvriyerist" değildi, "anarko-sendikalist" de değildi, işçi sınıfının siyasî örgütlenmeleri ile ekonomik örgütlenmeleri arasında bir fark olduğunu yazmıştı. sendikalar, 19. Yüzyıl boyunca geliştiler, yayıldılar. 20. Yüzyıl'da ise, "sendikalizm", dünya çapında bir gerçek idi. Rusya'da, Sovyetler kurulmuştu, İtalya'da "fabrika konseyleri" kuruldu, İspanya'da, Almanya'da, İngiltere'de, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Japonya'da büyük sendikalar kuruldu. "sendikalizm"in yayılmasını engellemek için, bazı kapitalist devletler sendikalara baskı yaptılar. meselâ, Amerika'da, sonradan Elia Kazan'ın filmini yaptığı -"Rıhtımlar Üzerinde" filmi- gibi sorunlar yaşandı. ama, sonunda, sendikalar, hemen tüm dünyada örgütlendi, kuruldu, ILO'nun da kurulması ile, meşrû, yasal işçi örgütlenmeleri haline geldi. Marxizm, kapitalist ülkelerde olduğu gibi, sosyalist ülkelerde de sendikaların kurulmasını doğal karşılar. sosyalist ülkelerde de, sendikalar yaygın bir biçimde örgütlenmişti, kurulmuştu. işçi sınıfının, ekonomide, siyasette, kültürde, hukukta, iş güvenliği ve işçi sağlığı alanında, sendikalardan başka güveneceği bir kurum yoktur, bu alanlarda işçi sınıfının önceliği sendikalara sahip olmasıdır, sendikalarının güçlenmesidir.
SİNAN ÖNER

7 Ocak 2013 Pazartesi

Marxizm ve Sinema

Karl Marx ve Frederick Engels, Marxizm'in iki kurucusu, sinema sanatının doğuşunu görmemişlerdi, Marx 1883'te, Engels de 1895'de vefât etmişlerdi. sinema sanatı ise, biraz daha sonra, önce Lumiere Kardeşler tarafından icât edilmiş, sonra da dünyaya yayılmıştı. Marx'ın ve Engels'in görmediği sinema sanatında bir çok Marxist sinemacı yetişmişlerdi. Rusya'da, Sergei Eisenstein, Pudovkin, Dziga Vertov gibi Marxist sinemacılar, Almanya'da, Fritz Lang, Fransa'da Jean Renoir, Marcel Aymé, Abel Gance, İtalya'da Roberto Rossellini, İspanya'da Louis Bunuél, Amerika'da Chaplin, Fairbanks, Keaton, Griffith gibi Marxist sinemacılar yetiştiler. sinema sanatı, daha kuruluşunda Marxizm'in bir uygulaması gibiydi, sinema salonlarının inşa edilmesi ile milyonlarca halk sinema salonlarına film izlemeye gitmişlerdi yıllarca. sinemada Marxizm nasıl uygulanmıştı? Eisenstein'a göre, "diyalektik materyalizm" ve "tarihî materyalizm", sinema sanatının ihtiyaç duyduğu felsefeyi ve metodolojiyi getiriyordu. Fransız sinemacılar, Marxizm'in "realizm" anlayışının sinemadaki uygulanışının doğal bir eğilim olduğunu kanıtlamışlardı. Amerikalı sinemacılar, meselâ Chaplin, Marxizm'in modern kapitalist topluma yönelik eleştirilerini sinemalaştırmışlardı. Chaplin'in "Modern Zamanlar" filmi, Karl Marx'ın "Kapital"inin sinemaya uyarlanışı gibiydi. İtalya'da, İtalyan sinemacılar, Marxizm'in getirdiği "sosyalist realizm"i ve "diyalektik materyalizm"i sinemaya uyarlamışlardı. sinema sanatı, Sovyetler'deki tarihinde, Marxizm'in doğal bir uygulama alanı olmuştu. Lenin, sinema sanatını teşvik eden kararlar almıştı. Marxist liderlerin çoğu sinema izleyicileriydi. Türkiye'de de, sinema sanatının ilk örnekleri, Marxist sinemacıların eserleriydi. Atatürk de sinema sanatını teşvik eden kararlar almıştı. Nâzım Hikmet, Muhsin Ertuğrul gibi ilk sinemacılar, Marxizm'i sinemaya, tiyatroya, edebiyata uygulayan sanatçılardı. Marxizm, felsefe olarak "hareket"i,"madde"nin ve "ruh"un ya da "zihin"in "hareket"ini esas alıyordu, sinema sanatı da bir "hareket sanatı" idi. sinema, "hareketli resimler"le hazırlanıyordu, görüntülere "öyküsel bir hareket" kazandırıyordu sinemacılar. "hareket", Marxizm ile sinema sanatını yaklaştıran bir temeldi, bir koşuldu. "hareket"e bağlı bir zihin durumu getiriyordu Marxizm, sinema sanatı da "hareket"e bağlı bir görme biçimi getiriyordu. Marxizm, farklı açılardan, sinema sanatının bir kaynağı, bir temeli, bir gerçeği idi.
SİNAN ÖNER 

4 Ocak 2013 Cuma

Marxizm ve Kentleşme

Marxizm, kentleşme olgusunu daha sanayi devriminin hemen sonrasında ele almıştı, Karl Marx ve Frederick Engels, kitaplarında, "köyden kente göç" olgusunu "kapitalistleşme süreci"nin bir özelliği olarak incelemişlerdi. meselâ, Engels, "İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu" ve "Konut Sorunu" kitaplarında, Marx "Ücretli Emek ve Sermaye" ve "Kapital" kitaplarında, "kentleşme"ye, "burjuva sınıfının oluşması"na değinmişlerdi. "burjuva", kelime olarak, "kentsoylu" anlamına geliyordu. "proletarya" ya da "işçi sınıfı" ise, "köyden kente göç" ile büyümüş, çoğalmış ve nitelikçe gelişmişti. "kentleşme", "kapitalistleşme" ile yeni bir aşamaya gelmişti. eski "kent"lerin yanısıra yeni "kent"ler kuruluyordu. "köyler" de değişiyordu. Almanya'da, Fransa'da, Rusya'da, "kapitalistleşme" ile, "sanayi devrimi"nin etkileri ile, "köyden kente göç" ile, yeni "kent"ler kuruluyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde, İngiltere'de, kurulan yeni "kent"lerde yeni sosyal sınıflar meydana geliyor ya da eski sosyal sınıflar değişiyor, gelişiyorlardı. ama, bunda, "kapitalistleşme"nin ihtiyaç duyduğu "emek-gücü"nün ancak "köyden kente göç" ile karşılanacağı gerçeği de saklıydı. "köylüler, kentlilere dönüşüyorlardı", "köylüler, işçi sınıfına dönüşüyorlardı." "kentleşme", "kapitalizm"in tarihinde bir aşamayı belli ediyordu. "burjuva kapitalist toplum", "kentli bir toplum" idi. "kentler"le "kırlar"ın -"köyler"in- çelişkileri, modern toplumları yaratmıştı. "sosyalizm" de, ya bir "burjuva sosyalizmi" idi, "kentler"de gelişiyordu, ya da bir "köylü sosyalizmi" idi, "köyler"de gelişiyordu, ya bir "küçük burjuva sosyalizmi" idi,"kentler"de gelişiyordu ya da bir "işçi sınıfı sosyalizmi" idi, "kentler"le "köyler"in "uzlaştığı" bir "sosyalizm" idi, hem "kentler"de, hem de "köyler"de gelişiyordu. "kentleşme", "burjuva kapitalist devlet"in bürokrasilerini de "kentler"de yapılandırmıştı. "burjuva memuriyet sistemi"nin merkezleri, "kentler"di. "kentler"de, daha çok "burjuvalar", "küçük burjuvalar", "memurlar" ve "işçi sınıfı" yaşıyordu. "kentler"deki üretimi yapan üretici sosyal sınıflar, daha çok "işçi sınıfı" ve "küçük burjuvazi" idi, ama, "köylüler" de, "işçi sınıfı"na yeni katıldıkları için, "köylüler"i de üretici sınıflardan kabûl etmek gerekirdi. Marx, "Kapital" kitabında, "kentler"de yaşayan üretici sosyal sınıfların özelliklerini yazmıştı, "kentler"de "kapitalist pazar ekonomisi" geçerliydi, "kapitalist pazar ekonomisi"nin ne gibi özellikleri olduğunu, Karl Marx, "Kapital" kitabında ayrıntıları ile yazmıştı. 
SİNAN ÖNER

3 Ocak 2013 Perşembe

Nâzım Hikmet'in Şiirlerinde Marxizm

Nâzım Hikmet'in, özellikle gençlik şiirlerinde, Marxizm bir şiir karakteri olarak yer almıştı. "Berkeley"i yerdiği şiirinde, Nâzım Hikmet, "diyalektik materyalist" felsefeyi anlatmıştı. bir gençlik şiirinde, "Hafız-ı Kapital" olmak istediğini söylemişti Nâzım Hikmet, "tarihsel materyalizm"i anlatmıştı. Nâzım Hikmet, bir şiirinde, Lenin'i anlamadığını öne sürdüğü Maksim Gorki'ye seslenmişti. Marxizm, Nâzım Hikmet'in gençlik şiirlerinde işlediği konulardan biriydi. daha çok Marxizm'in felsefesine bağlanmıştı Nâzım Hikmet, sonra da bilim yönüne. Nâzım Hikmet, "sınıflı toplum eleştirileri" yazmayı bir alışkanlık haline getirmişti şiirlerinde. Marx'ın, Engels'in, Lenin'in eserlerine göndermeler yaparken, bir yandan da "sınıflı toplumlar"ı eleştiriyordu, Fransız İhtilâli'nin "eşitlik, özgürlük, kardeşlik" ilkelerini hatırlatıyordu. Nâzım Hikmet, "burjuva devrimler"le "sosyalist devrimler"in birbirlerine karşıt oldukları kadar, birbirlerini tamamladıklarını düşünüyordu şiirlerinde. Nâzım Hikmet, "Şeyh Bedrettin Destanı"nda da, Marxizm'in "tarihsel materyalizm" felsefesini uygulamıştı; Nâzım Hikmet, Marxizm'i şiirleştirme yönünde davranmıştı, hatta Marx'ın "Kapital"inin şiirini yazmayı düşlediğini söylemişti. Nâzım Hikmet, dünya şiirinde, Marxizm'i en çok işlemiş, şiirlerinde uygulamış, Marxizm'i şiirsel bir tema olarak seçmiş şairlerden biriydi. Nâzım Hikmet, Marxizm'in edebiyat alanında "sosyalist realizm" akımı ile temsil edilmesini de bir çok yazısında ele almıştı, "sosyalist realizm"in edebiyata nasıl uygulanacağını, şiirlerinde, romanlarında, tiyatro oyunlarında, film senaryolarında somutlaştırmıştı, açıklamıştı.
SİNAN ÖNER 

Marxizm'de "Madde ve Ruh Karşıtlığı"

Marxizm, "madde ve ruh karşıtlığı"na "diyalektik materyalist" bir yaklaşım geliştirmişti. yâni, "madde ve ruh" arasındaki "karşıtlık", "antagonist"/"uzlaşmaz" bir "karşıtlık idi, "materyalizm"e göre, "madde, ruh'u belirler"di. hem "madde"nin "ruh"u belirlediği, hem de "madde ile ruh"un birbirleri ile sürekli, "antagonist" biçimde çeliştiği, "diyalektik materyalist" yaklaşımdı. Engels, "Anti-Duhring" kitabında, "madde ve ruh karşıtlığı"nı derinlemesini ele almıştı, daha önce de, "Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesi'nin Sonu" kitabında "madde ve ruh karşıtlığı"nı incelemişti. Karl Marx ise, Proudhon'un "Sefaletin Felsefesi" kitabına yanıt olarak yazdığı "Felsefenin Sefaleti" kitabında ve Engels ile yazdığı "Alman İdeolojisi" kitabında ve yine "1844 Elyazmaları"nda, "madde ve ruh karşıtlığı"nı ele almıştı. Marx'ın da, Engels'in de, "diyalektik materyalizm"i işledikleri felsefelerinde, antik çağ felsefelerinden, Descartes'dan ve Fransız Aydınlanma filozoflarından -meselâ Rousseau ve Diderot- yararlandıklarını biliyoruz. Marx da, Engels de, felsefe tarihçiliğine yönelmiş filozoflardı, felsefe tarihi hakkında düşünmeyi ödev olarak seçmişlerdi. "madde", Engels'e göre, "hareketin varoluş biçimi"ydi, "hareket esas"tı, "diyalektik materyalist" fizik anlayışında, "hareket"in merkezî bir önemi vardı. "ruh" ise, "madde'nin insan beyninde yansıması"ydı, "ruh" da "hareket" idi, "hareket"in "insan beynindeki varoluşu" idi.  "hareket", "maddî" idi, "maddenin hareketi"ydi. Lenin, Marx'ın ve Engels'in "felsefe incelemeleri"ni sürdürmüştü, 1907'de "Materyalizm ve Ampiryokritisizm"i yazmıştı, kitapta, "madde ve ruh karşıtlığı"nı da ele almıştı Lenin. Lenin, "Diyalektik Sorunu Üzerine" diye de kitabın sonuna bir makale yazmıştı. Lenin, makalesinde, "insan beyni dünyayı yalnız yansıtmaz, yaratır da" diye yazmıştı makalesinde Lenin. Lenin'in "insan anlayışı"nda, "insanın yaratıcı faaliyetleri" vardır, "yansıtma kuramı"nı geliştirmişti Lenin, "yaratıcı" bir "yansıtma" işlevini formüle etmişti. bunda, Kant'ın, İngiliz Akılcı filozoflarının ve Diderot gibi filozofların etkileri vardı, ama, daha çok, Lenin'in gözlemleri ve araştırmaları -fizik bilimi alanında araştırmalar yapıyordu- rol oynamıştı. Çinli Marxist Mao Zedungh da, "madde ve ruh karşıtlığı" ile ilgili düşüncelerini yazmıştı, Mao'ya göre, "maddî pratik" tüm "zihinsel değerler"in "kriter"lerini yaratıyordu. "ruh"un "hareket"leri ile "madde"nin "hareket"lerinin iki ayrı hareket alanı olduğuna dair düşünceleri de reddetmişti Mao Zedungh, Mao Zedungh'a göre de "ruh'u belirleyen madde'dir", "ruh'un hareketleri'ni belirleyen, madde'nin hareketleri'dir". İtalyan Marxist Antonio Gramsci de, Alman Marxist Bertolt Brecht de, "madde ve ruh karşıtlığı" ile ilgili "diyalektik materyalist" yaklaşımlarını yazmışlardı.
SİNAN ÖNER

2 Ocak 2013 Çarşamba

"Ütopyacı Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm"

Frederick Engels'in bir kitabı, "Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm" idi. "ütopya", "bilim" ve "sosyalizm" arasındaki ilintileri anlatmıştı Engels; Engels, kitabında, Thomas More, Campanella, Fourier, Owen, Saint-Simon gibi "ütopyacı sosyalistler"in eserleri ile, sanayi devrimi sonrasında gelişen "bilimsel sosyalizm"i karşılaştırmıştı. Karl Marx, "bilimsel sosyalizm"in kurucusu idi Engels'e göre, Marx'ın felsefe, ekonomi, hukuk, siyaset gibi bilgi alanlarında, yeni bir "bilim" yarattığı gerçeği, "ütopyacı sosyalizm"le farklılaşmış bir "sosyalizm"in kapitalist toplumları değiştireceğini kanıtlıyordu. Engels, "büyük sanayi" öncesi "sosyalizm"in, kaçınılmaz olarak "ütopyacı" bir nitelik taşıdığını yazmıştı. "ütopya", bir "mükemmellik" tasarımı olarak, önemli bir zihinsel ve pratik önerme idi. ama, "büyük sanayi"nin geliştiği bir dönemde, artık "ütopya" ile değil, "bilimsel" ve "realist" bir "sosyal pratik" ile "sosyalizm"i önermek ve sonra da kurmak geçerli bir yol idi. "ütopyacı sosyalizm" ile "bilimsel sosyalizm"in benzer bir özelliği, "sınıflı toplumlar"ı aşmayı önermeleriydi, sosyal sınıf farklarının aşıldığı bir sosyal sistem öneriyorlardı. ama, "ütopyacı" metodların yerine, artık, "bilimsel" metodlar geçerli olmalıydı Engels'e göre. "bilimsel sosyalizm", "büyük sanayi"ye bağlı yeni bir sosyal felsefe öneriyordu, birtakım öncü filozofların zihinlerinde ve sosyal hayatlarında gelişen bir "ütopyacı" felsefe, "büyük sanayi"nin yarattığı sosyal değişmeleri, yeni sosyal sınıfların "pratik"lerini kapsayamazdı. Karl Marx ve Frederick Engels, "ütopyacı sosyalizm"den "bilimsel sosyalizm"e geçmek için "bilimler"i ve "sosyal pratik"i araştırmışlardı, araştırmalarının sonuçlarını da "sistemli" bir felsefeye dönüştürmüşlerdi.
SİNAN ÖNER